Suna Türkmen ile bilinçaltına yolculuk… | Yeni Bizim Adana Gazetesi Web SitesiYeni Bizim Adana Gazetesi Web Sitesi

SON DAKİKA

Suna Türkmen ile bilinçaltına yolculuk…

Bu haber 18 Mart 2021 - 12:17 'de eklendi ve 354 views kez görüntülendi.

Yeni Nesil Ekranı Birbuçuk TV ‘Pınar’ın Penceresi’ program konuğu Spiritüel Gelişim Uzmanı, Şifa Terapisti, Yoga Eğitmeni Suna Türkmen oldu.

Ruh, beden, zihin bütünlüğü, bilinçaltındaki davranışlar, alışkanlıkların hayatlar üzerindeki olumlu ve olumsuz katkıları, özellikle çocuk yogasının çocuklar üzerindeki etkileri gibi tüm konuları masaya yatırdığımız programda şifa terapilerini de ele aldık. Korkularımızın, kaygılarımızın ve bizleri olumsuz etkileyen tüm davranışlarımızın asıl sebebini açıklayan Türkmen’le yaptığımız sohbetin noktasına ve virgülüne dokunmadan yayınlıyoruz…

Sizi biraz tanıyabilir miyiz?

Adanalıyım, işletme eğitimi aldım. Uzun yıllar farklı sektörlerde muhasebe, finans departmanında çalıştım. Hayatın getirdiği rekabet, stres beni bir süre sonra kendi ruhsal gelişimime yönlendirdi. Kendim için çıktığım bu yolda yaşadığım mucizeler, farkındalıklar, öğrendiklerim beni rehberlik yapmaya itti. Benim gibi kendine çıkış yolu arayanlara, hayatın anlamını sorgulayanlara,  hayatın amacını arayanlara veya takıldıkları yolda taşları kaldırmaya yardımcı olmak adına çalışmalara başladım. 10 yıldır bilinçaltı terapistliği, şifa terapileri yapıyorum.  Aynı zamanda yoga eğitmenliği yapıyorum.

Spiritüel gelişim uzmanı, terapist, yoga eğitmenisiniz. 3 farklı konu, bunlar birbirlerinden farklı mı, bağlantısı nedir?

İlk bakışta farklı gibi görünse de aslında hepsi birbirleriyle bağlantılıdır. Hepsinin özü ve amacı, kişinin kendi önüne koyduğu bariyerleri bilerek veya bilmeyerek yarattığı olumsuzlukları, yaşadığı acıları ortadan kaldırarak kendi en iyi versiyonunu yaratmak. Şöyle söyleyeyim, eğer kişinin spiritüel farkındalığı yoksa kişinin hep dışarıya bir öfke yayacaktır ve yaşadıklarının sebebini hep bir kişiye yükleyecektir. Fakat farkındalığa vardığınızda hayatınızdaki öznenin de yüklemin de kendiniz olduğunu, bütün olayların aslında kaynağın siz olduğunu fark ettiğinizde zaten dönüşüm başlıyor. O zamanda geçmişten getirdiğiniz travmalar, ağırlıklar ya da atalarınızdan aldığınız miraslar, misyonlar, bunları çözmek adına bir çaba harcıyorsunuz. Kişi yaşadığı hayatın sorumluluğunu almadığı zaman bir farkındalık olmuyor.

Yoga ise; yaşadığımız acıların, üzüntülerin, bedenimize kitlediğimiz o duyguların özgürleşmesi için en güzel yol. Hem geçmişin acılarını siliyoruz hem de bedenimizi esnekleştiriyoruz. Beden katı olduğu zaman aslında bu hayata bakışımızı etkiliyor.  Dolayısıyla hepsi aslında birbirini tamamlayan şeylerdir.

Bu tür kavramlar son yıllarda duyulmaya başladı. İnsanlar yeni yeni farkına varıyorlar. Spiritüel gelişim uzmanlığında ne gibi eğitimler veriyorsunuz, neler yapıyorsunuz?

Maalesef öyle, aslında eski toplumlarda ruh sağlığı, şifacılık çok daha ön plandayken günümüz hayat şartlarında iş, ev gibi maddi kaygılar bizi daha çok dünyevi işlere itti. Kimsenin bırakın başkasını kendini dinleyecek zamanı yok. Kimse içindeki mutluluğu, acıyı ve bunun gibi kavramları farkında değil. Eğitimlerde ilk önce bu kavramların farkını yaratmaya çalışıyorum. Atalardan aldığı atasal yüklerden arınma çalışmaları yapıyorum. İçimizdeki kızgın, küskün çocuğumuzu yeniden hayata döndürmek, özgürleştirmek için çalışıyorum.

Biz yaşayıp geçiyoruz ama onlarla ilgili yaşadığımız sorunları geriye attığımızı zannediyoruz. Aslında bunların hepsi bilinçaltımızda kayıtlıdır. Bunların bizim hayatımızın bir adım sonrasında yine önümüze çıkacaktır. Örneğin bir okulda dersi veremediğimiz zaman tekrar tekrar almak zorunda kalırız. Ya da bir yemeği yapamadıysanız tekrar yapmaya çalışırsınız. Bu aslında hayatımızda yaşadığımız olaylarda böyle birbiriyle bağlantısı ise çocukluktan aldığımız davranışların veya inançların yetişkinliğimizde nasıl yansıdığını bilmeden, yalnızca bugüne bakarak, son yaramıza bakarak onu iyileştiremeyiz. İlk yaramız nerede oldu, onu bulmamız gerekiyor. Onun için ilk başta yapmak gereken kavramların farkındalığıdır. Kızgınlık, öfke, acı bunlar bizim hayatımız oldukça olumsuz etkileyen ve bir sonraki adımlarımızda da hep karşımıza çıkacak kavramlardır. Eğitimlerimiz ilk önce farkındalıkla başlıyor daha sonra çözümü için bilinçaltı terapileri yapıyoruz.

Ruh, zihin, beden bütünlüğü bunların üçünü ele aldığımızda zihinsel gelişimi nasıl etkiliyor?

Biz ruh, zihin ve beden üçlemesinden var olan varlıklarız. Birbirinden ayrı düşünemeyiz. Zaman zaman biri diğerini baskın gelebilir. Zihnimiz daha çok ön planda olabilir, bedensel aktivitelere yoğunlaşabiliriz. Ama neticede bunların bir denge içinde çalışması lazım. Üçünü birbirinden ayrı düşünemeyiz. Tatile gideceksiniz rezervasyon yaptıracaksınız, zihniniz devreye giriyor. Zihninizdeki geçmiş korkularınız, gelecek kaygılarınız devreye giriyor. İzin alamazsın, ailene ne diyeceksin, yeterli paran var mı, gibi sorularla zihninizdeki korkular sizin esas istediğiniz davranışınızı engelliyor. Gitmediğinizde korkularınız devam ediyor, ama gittiğinizde ve başınıza bir olay geldiğinde, evet ben bunu demiştim, gitmemeliydim, diyorsunuz. Olayı daha da netleştiriyorsunuz. Bu üçü bir arada çalışmadığı zaman kişinin iç ve dış dengesi bozuluyor.

Çocukluktan beri süregelen korku, endişe, üzüntü gibi duygulardan arınmamız için ne yapmalıyız?

Hepimizin konuşan bir zihni vardır. Ama bunun size ne söylediği önemlidir. Olumsuz konuşup sizi sürekli dibe çekiyorsa ve siz bunu durduramıyorsanız, mutlaka bir uzman desteği almalısınız.  Sürekli içinizde kavga eden, sizi dibe çeken duygular varsa bunu kendi başınıza çözemiyorsanız mutlaka bir uzman desteği almalısınız.

Aslında bu duyguları biz çoğu zaman farkına varamıyoruz, bu farkındalığı bilmemiz için ne yapmalıyız?

Bizler suçluyu hep dışarıda arıyoruz. Aslında yaşadığımız olaylarda ilk başta kendi duygumuza ve kendi içimize dönmemiz lazım. Farkındalık için öncelikle buna bakmamız lazım. Birisi size kötü davrandı, birisi sizi kızdırdı, ama siz buna neden izin verdiniz? Hangi duygunuzla bu olaya cevap verdiniz, hangi tepkiyi aldınız? Burada kişinin kendi duygularını analiz etmesi gerekiyor. Biz her zaman hatayı dışarıda ararız, karşımızdakinin değişmesini isteriz. Ama değişim her zaman içten dışa doğru olur. Yani dışarıdakini değiştirerek biz kendi hayatımızı iyileştiremeyiz. Bir başkasını değiştirmek mümkün değildir. Kişi ancak kendini dönüştürebilir, kendisi değişirse zaten hayat değişir. Siz değişirseniz dünya değişir!

Şifa terapistliğinden de biraz bahsedebilir misiniz?

Şifa terapistliği kişiye özel oluyor. Yaşadığı bir takım sıkıntıları, acıları bedenimizde yaşıyoruz ve çoğu zamanda bunu fark etmiyoruz. Hepimizin bir enerji alanı var. Görünen bedenimizin ardında bir de enerji alanımız var. Biz içeriden kendi kuruntularımız, dışarıdan gelen negatif enerjilerle o enerji alanımız giderek çökmeye başlar ve hastalıklara neden olur. Genelde insanlara hastalıkların zihinsel nedenleri vardır, bunu biz kendimiz yaratıyoruz, dediğimizde ilk tepkisi; “ben hasta olmak ister miyim?’ Evet, kimse hasta olmak istemez, ama baktığınız zaman o yarattığınız düşünceler ve yarattığınız hayat sizi hasta ediyor. Buradan yola çıkıyoruz, kronik ağrılar ya da stres kaynaklı ağrılar bunlar ömür boyu çekmeniz gereken ağrılar diye algılanıyor. Nedenini çözdüğünüzde bu sorunlar algılanıyor, ya ağrılarınız geçecektir ya da tedaviye cevap vereceksinizdir. Terapistlik bir tedavi yöntemi değil ama tedavinin daha etkili olması için ya da kullandığımız yöntemlerin daha etkili olması için gereklidir. Çünkü batı tıp sonuçla ilgilenir. Sizin neden troid olduğunuz bir doktoru ilgilendirmez, ya da ne oldu da kanser hastası olduğunuzla ilgilenmez. O bir hastalık vardır ve onu iyileştirmeye çalışır. İlaç tedavisi uygular, ameliyat eder. Ama eğer nedenini çözmezseniz, bugün ilacı kullanır iyileşirsiniz, bir sonra aynı duyguları hissettiğinizde hastalığınız tekrar başa döner. Birçok hasta ilaçları kullandım, ameliyat oldum ama geçmedi, der. Çünkü onun bakış açısı değişmemiştir. Aynı hayat tarzına devam etmektedir. O yüzden şifa terapistliğinde yaptığımız öncelikle o yaşadığı sorun her neyse, onlarla ilgili ön çalışmasını yapıp, enerji çalışmaları yapıyoruz.

Çocuk yogasında çocukların bedensel gelişimleri mi yoksa ruhsal gelişimlerine göre mi çalışmalar yapıyorsunuz?

Aslında ikisi bir arada oluyor. Çocuklar 2 yaşından itibaren yoga yapabilirler. Çocukların bizim sandığımızdan çok daha az ihtiyaçları var. Bir yetişkinden çok daha az ihtiyaçları var. Çünkü onlar her şeyi yeni algılıyorlar. Çocuk yogasında bir şeyi değiştirmek için değil, davranış ve kendilerine öz güveni kazanabilmeleri için yapıyoruz. Bir yetiştin genelde yogayı kendini dönüştürmek için kullanırken, çocuk yogası bununla devam etmesi, bu alışkanlıkla devam etmesi yönünde veriliyor. O yüzden duygu, düşünce, davranış, inanç bunların hepsi çocukta bir bütün olarak sunuluyor. Yine çocuk yogasında zihin, beden, ruh üçüne birden hitap edecek çalışmalar yapıyoruz. En önemlisi ise çocuk yogasında her yaşı kendi gurubuyla yapıyoruz.